Tüm şiirler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ada içinde adımladın

 

ada içinde adımladın

yaşamayı

ilk adımım sen

bir zamanlar üşüdüğüm denizde

diz boyu tanıdığım

martıların hüzünlü çığlıklarında

koynumda serin sular

üzerimde demirden bir yorgunluk taşıdığım

şimdiyse ellerin ısıtır

çocukluğumun düşlerini

kim bilir ansızın yakalıyıveririm

sobelerim seni,

filizlerim gövdemim sarmaşıklarını

zaten bıraktığım izleri

bende unuttum

çabuktur,

ulaşır yağız erkekler atlarında

sürünen benim,

sensiz duruşlarım

ve akşama göz kırpan ikindilerim

dayanılmaz bir hal alınca

daha ham, ama işlemeye devam etmeliyim şiirlerimi

yeniden yazmalıyım her şeyi

kim bilir genç bir kızın hislerini anlamak

ya da anlatmak yaşlıca dedelerin öpülesi ellerini

söyleyebilmek tüm içtenliğimizle türkülerimizi

sözgelimi

Kütahya'nın pınarlarını

ya da Erzurum'da sarı gelinini

sahi sen sarımısın dercesine sarıyı övebilmeyi

unutmak solgunluğunu sevgilinin

beyaz gülleri taşımayı ve gözlerinin içine bakmayı

hey sen istanbulda bir kız varmış

adı nihalmış!

gördün mü ellerindeki nasırları

ne ki tuttuğu gülün yorgunluğudur

bir başka kokar toprak orda

sıcaktır gün

sıcaktır sevgin

söyleyebilmek tüm içtenliğimizle her şeyi

 

yok canım ne şairliği

ama şimdi düşün

kim bilir ne güzeldir sevilmek

birde düşün anlatılan bir öyküdür

olanca ağırlığıyla göz kapaklarımıza çöken

efendim ne olacak

ardıç depremler vurmaktaysa tam göğsümüzün orta yerinden

ve yıkılan yiten ocaklar varsa anadoluda

ne demeli...

bir gün çam kozalarının düştüğünü görünce

düşen bir koza yüreğimde yuvalandı

örümcekvari bir kıvraklıkla tuttu avlarını

odur budur

çam kozalarının ipek kozalarından iyi olduğunu söylerim

ama anlayana

 

balıklar kayıp gider elimden

tut ki martılar yanı başında

neye yarar ki

açlık diz boyu

ya sevda nerde

tut ki birine mahkumsun

ya vurulmak yine bir başkasına

al başına püsküllü sevda

yoğur yüreğinde

bir geçit aç sonra ne bilim al başına hayallerini

offf offff dersin dersin

böyle gelip geçer gündelik telaşlarımız

 

evet bir gün Kayseride

kimselerin olmadığı bir yerde

yokuşlarda bir türkü tutturdum

elimde on dörtlü silahım

mermilerim yamaçlarda yankılandı

kuzular kaçıştı

çoban köpekleri uludu

ben senin asi sevgilin

işte böyle

haykırdım

sedalarım yankılandı sen yoktun

meğerse ben kuşkularıma attım mermilerimi

aç yüreğini, serin rüzgarlar soluklandırmalı ciğerlerimi

yoksa boğulurum...

sen siyah güzelim esmer tenlim Urfalım

bir gün demircide yüreğime su verdim

biledim, sonra vur dedim usta

vur ben bu köyleri tanımam

ferace giyen kadınları

Balıkesiri Sındırgıyı

Şuradaki yaşlı nenenin çığlığını tanırım

onu çok duydum

hey gidi hey!

ben buralara gelmezdim usta gelmezdim

ben yağız bir attım

şimdilerde eğerimi taşıyamam

ama karacatepeyi ben yaptım

kalenin burcundaki bayrakta bendim

vur yüreğim örselensin

vur usta

 Tüm şiirler